Sefiller, Paris ve romanın baş kahramanı Jean Valjean’dan ibarettir özünde. Uzun bir kurgu, ara ara tarihsel bir perde ile bölünüp karşımıza Fransa yahut Paris çıkıverir. Tam sıkılmaya başlanırken -meraklısı değilseniz- birden bir bakıverirsiniz tüm bu tarihsel anlatım ana kurgu ile son derece başarılı bir şekilde bağlanmış. En sonunda ise kurgu boyunca romana dahil olan tüm karakterlerin yazgısı Jean Valjean’a bağlanır. Bu örümcek ağı şeklini anımsatan dâhiyane kurgu Victor Hugo’nun ne denli eşsiz bir yazar olduğunun açık bir kanıtı olarak çıkar karşımıza.
Elmaslar ancak toprağın karanlıklarında, gerçekler de ancak düşüncenin derinliklerinde bulunur.
Sefiller, Victor Hugo (İletişim Yayınları, Çev: Cevap Karakaya, Sayfa: 296)
Jean Valjean ile başlar hikaye. Ailesini doyurmak için ekmek çalan ve bu yüzden kürek mahkumu olan, kaçma girişimleriyle beraber 19 yıl hapis yatan bir adamdır Valjean. 19 yıl içerisinde kürek mahkumlarının insan dışı yaşama şartları onu da insan dışı bir kişi haline getirir. Her türlü kötülüğün meskeni olur ruhu. Cezasını bitirip şartlı tahliye edilince eline “tehlikeli ve güvenilmez” biri olduğuna dair bir kağıt verirler ve bu kağıdı gittiği her yere götürmesini şart koşarlar. Öyle ki ilk sığındığı kasabada ona karşı herkes bir kürek mahkumu olması sebebiyle pek iyi yaklaşmaz. Girdiği hanlardan kovulur. Kapısını çaldığı evlerden kabul görmez. Hatta bir köpek kulübesine sığınmayı dener ama köpek bile buna müsaade etmez. Yoldan geçen birinin tavsiyesiyle papazın evine sığınmayı dener son çare olarak. Papaz ne olduğuna bakmadan buyur eder, yemek ve kalacak yatak verir. Jean Valjean ise papazın tek mal varlığı olan gümüş takımlarını çalarak gece yarısı evden kaçar. Bu kaçış kısa süreli olur ve yakalanır. Valjean’a Gümüş takımlarını nereden bulduğu sorulunca papazdan aldığını söyler. Buna inanmayan polisler Valjean ile birlikte hırsız olduğu teyit edilsin diye papazın evine giderler. Papaz onları karşılar. Bu karşılama ne Valjean’ın ne de polislerin beklediği türden olur. Papaz gümüşlerinin çalınmadığını misafirine kendisinin verdiğini hatta unuttuğu bazı gümüşler olduğu söyler ve unuttuğunu söylediğin gümüşleri de Valjean’a verir. Kendisine karşı yapılmış böylesine bir iyilik karşısında Valjean hayatının kırılma anını yaşar. İşte buradan itibaren bir kürek mahkumunun yaşama tutunma mücadelesini ele alır Sefiller en derin şekilde. Kötülüğü ruhundan atıp erdemli bir adam olabilme savaşıdır Jean Valjean’ınki. Paris’in ayrı bucaklarındaki “Sefiller”in yazgıları sonunda Jean Valjean’ın yazgısına varmak üzere birleşir tek bir yazgıda.
Yemeyen zihinlere de, tıpkı yemeyen midelere acıdığımız gibi acımalıyız.
Sefiller, Victor Hugo (İletişim Yayınları, Çev: Cevap Karakaya)
Sefiller hacmi büyük bir eser. Okuma yolculuğu bu büyük hacimden nasibini alıyor haliyle. Eseri okurken kurgunun kesilip Hugo’nun şahsi fikirlerini ateşli bir şekilde dile getirdiğini görebiliyoruz. Bu kesintiler için Hugo’ya kızma hakkımız var elbette. Gel gelelim Hugo’nun yalnızca Sefiller’i anlatmakla kalmayıp onların kurtuluşuna dair bir fikir de sunması açısından bakıldığında Hugo’nun yaptığı kesintileri daha anlamlı kılmak mümkün. Toplumsal, tarihsel, siyasi… Neredeyse her konuda bir şeyler söylüyor Hugo. Kaldı ki romanda bizzat yaşamı anlatıyor. “Sefiller”in yaşamını. 19. yüzyılın en önemli eserlerinden biri olan Sefiller her okurun okudukları arasına girmeyi mutlaka hak ediyor.
Sefiller’in öne çıkan birkaç çevirisi var. Ben okumak için İletişim Yayınlarından çıkan Cenap Karakaya çevirisini tercih ettim ve oldukça memnun kaldım. Aynı zamanda geçtiğimiz aylarda Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Volkan Yalçıntoklu’nun çevirisinden Sefiller’i yayımladılar. O baskı da tercih edilebilir. Ayrıca tarihsel anlamda Sefiller’in çeviri geçmişine bakarsak, Sefiller’in ilk çevirilerinin Mufid Paşa ve Şemsetttin Sami’ye ait olduğunu görebiliriz.
Çalışmaya ara vermek kadar tehlikeli bir şey yoktur; hemen kaybolup giden bir alışkanlıktır o. Bu alışkanlığı bırakmak kolay, yeniden edinmek ise güçtür.
Sefiller, Victor Hugo (İletişim Yayınları, Çev: Cevap Karakaya)
Eğer bir ulusun ya da bir eyaletin konuştuğu dil ilgiye layıksa, bir sefaletin konuştuğu dil, daha da çok ilgiye ve incelemeye layıktır.
Sefiller, Victor Hugo (İletişim Yayınları, Çev: Cevap Karakaya)
Son olarak…
Mutlu denilen kişilerden biri misiniz? Öyleyse her gün üzüntü çekiyorsunuz demektir. Her günün bir büyük kederi ya da küçük tasası vardır. Dün sevdiğiniz bir kimsenin sağlığı için endişeleniyordunuz; bugün kendi sağlığınız sizi korkutmaktadır; yarın bir para sıkıntısı baş gösterecektir; öbür gün bir iftiracının acı sözü, daha öbür gün bir dostun felaketi; ardından havanın durumu, sonra kırılan ya da kaybolan bir şey, daha sonra vicdanınızın ve belkemiğinizin hoş karşılamadığı bir zevk; bir başka gün memleket işlerinin gidişatı. Kalp acıları da cabası. Ve bu böylece sürüp gider. Bir bulut dağılır, bir başkası oluşur. Yüz günden belki ancak bir tanesi tam bir neşe, tam bir güneş içinde geçer. Ve düşünün ki, mutlu olan şu az sayıda kişiden birisiniz! Diğer insanlara gelince, sürekli durgun gecedir üzerlerindeki. Düşünceli kimseler az kullanırlar “mutlular” ve “mutsuzlar” sözlerini. Besbelli bir başka dünyanın bekleme odası olan bu dünyada mutlu kişi yoktur. İnsanlar arasındaki hakiki bölünme şudur: aydınlıktakiler ve karanlıktakiler. Karanlıktakilerin sayısını azaltıp aydınlıktakilerin sayısını çoğaltmak; işte amaç budur. Bunun için haykırıyoruz: Öğretim! Bilim! Okumayı öğretmek, ateş yakmaktır; okunan her hece bir kıvılcımdır. Ne var ki aydınlık demek, mutlaka sevinç demek değildir. Aydınlıkta da acı çekilir; aşırı ışık yakar. Alev, kanadın düşmanıdır. Uçmayı kesmeden yanmak; işte dehanın mucizesi budur. Bildiğiniz ve sevdiğiniz zaman da acı çekeceksiniz. Gün, gözyaşlarıyla doğar. Aydınlıktakiler de ağlar; hiç değilse karanlıktakiler için.
Sefiller, Victor Hugo (İletişim Yayınları, Çev: Cevap Karakaya)