Ertelemek hayatını bir harabeye dönüştürüyor. Bunu düzeltmek için buradasın. Sürekli erteliyorsun ve gerçekten yapmak istediğin şeylerin çok azını yapabiliyorsun. Bu video sana sürekli ertelemeyi bırakmak konusunda yardımcı olacak.
İlk olarak, bir kavram kargaşasını yok edelim. Erteleme ve savsaklama birbirine karıştırılıyor. Oysa ki ikisini birbirinden ayıran önemli noktalar var. Savsaklama; umursamama haliyle yapmamak gibi bir anlam taşırken, erteleme ise başka bir zamana bırakma anlamı taşıyor. Savsaklama daha çok duygusal bir durumu işaret ederken, erteleme öncelikleri belirlemek amacıyla daha stratejik bir noktayı işaret ediyor. Evet, erteleme yapacağınız planlama süreçlerinde başarılı bir yöntem olabilir. Ama savsaklamak değil.
Bu videoda kurtulmak isteyeceğimiz davranış savsaklamak olacak, yani çoğumuzun yanlış olarak erteleme dediği davranış.
Hiç merak ettiniz mi kötü bir alışkanlığı bırakırken ya da iyi bir alışkanlık kazanırken bizde tam olarak ne olur? Yani bir sihir mi gerçekleşir? Yapamadığımız bir şeyi nasıl yapmaya başlarız. Aslında bu tahmin edebileceğimizden basit bir süreç. İki önemli noktayı görüyorum. Birincisi anlamlandırma süreci. Halihazırda yaptığınız şeyle olan bir anlam bağınız var. Bu anlam bağı ister bilinç üstü ister bilinçaltı olsun, bize hükmediyor. Bu anlam bağını doğru kurduğunuzda yani “bunu yapıyorum da aslında şöyle” gibi çeşitli yalanları bırakıp gerçeği kabul ederek hareket ettiğinizde başarmak için çok güçlü bir silahınız oluyor yani aydınlanıyorsunuz. “Demek bunu o yüzden yapıyordum, ben şöyle zannediyordum.” gibi ama bu tek başına yeterli değil. İkinci olarak bunu yapabilmek için güçlü bir irade yani isteğe sahip olmanız gerekiyor. Eğer isteğiniz güçsüzse içinde bulunduğunuz durumun tüm gerçekliğinin farkında olmanız bir işe yaramıyor. İşte, bir şekilde içinde bulunduğu durumun dışına çıkan insanlar yepyeni bir anlam örgüsü ve yeni güçlü bir irade kurarak bunu yapıyorlar. O yüzden baştan söyleyeyim, gerçekten savsaklamaktan kurtulmak istemiyorsanız, ne bu tavsiyeler ne de başka tavsiyeler işinize yarayacak.
Hadi bir canlandırma yapalım ve şu savsaklama sürecinde neler oluyor, neler düşünüyoruz ve neler yapabiliriz ona bakalım.
Karakterimizin ismi Ali, şu sıralar kendini hiç iyi hissetmiyor. Zira işinde teslim etmesi gereken önemli bir proje var. Henüz projeye başlamış değil. Bu sorun değil çünkü teslim tarihine daha var görünüyor. Ali işine karşı umursamaz biri değil. Bu yüzden en azından başta, son güne bırakmak istemiyor. Birkaç kez deniyor, daha çok zamanı varken projeye başlamak istiyor. Bazen kendini iyi hissetmediği, bazen uykusu olduğu, bazense son ana bırakırsa daha motive olabileceğini düşünüyor ve o an için daha iyi hissedebileceğini düşündüğü başka bir şey yapıyor. Bulduğu tüm bu bahaneler kısa süreli olsa da daha iyi hissetmesini sağlıyor. Haklı mı? Belki de. Netice Ali’nin her bir proje başlangıç girişimi işe yaramıyor ve projeyi ancak teslim tarihine çok yakın bir zamanda tamamlayabiliyor. Ortaya çıkan iş Ali’nin potansiyelinin epey altında ve sadece iş görür düzeyde. Ali bu durumdan memnun değil. İhmalkarlığından dolayı işinde pişmanlık duygusu var. Çünkü sadece işte yapılması gereken projeler değil, spora gitmek, kitap okumak veya her ne olursa olsun benzer bir durumun içinde buluyor kendini.
Çok basit ve tanıdık bir hikaye, değil mi? Kesinlikle öyle ama birazdan ayrıntıları ile aydınlanmaya başlayacak ve göründüğünden çok daha öteye gidecek. İlk sorulması gereken; karakterimiz Ali, son güne kalmasına rağmen işini bir şekilde tamamladı ve teslim etti. O halde neden mutluluk duymuyor? Duymuyor çünkü yaptığı iş onu kesinlikle tatmin etmedi. Sadece yaptığı iş değil, öncesinde projeye başlama girişimlerinde kendini iyi hissetmediği veya canının istediği için bıraktığı anlarda da yaptığı başka şeyler de tam anlamıyla onu mutlu etmedi.
Ali projenin başına oturur oturmaz. “Acaba yapabilecek miyim, nasıl başlamalıyım, patronum beğenecek mi, yetiştirebilir miyim, çok mu yorulacağım?” gibi stres ve endişe verici birçok sorunu hissediyordu. Ve bilinçaltında tek bir düşünce vardı. Bu hislerden kaçmalıyım ve beni mutlu edecek bir şey yapmalıyım. İşte birinci sonuç burada çıkıyor: Yapmamız gereken bir iş karşısında ve özellikle o iş oldukça itici ve pek de hoşa gitmeyen bir iş ise büyük bir gerilim yaşıyoruz. Bu gerilim karşısında eğer duygularımızı kontrol edemiyorsak hemen ilk bulduğumuz dikkat dağıtıcı ve mutluluk verici şeye kaçıyoruz. Bu bazen akıllı telefon, bazen arkadaşlardan gelen bir davet veya başka bir şey oluyor. Bu kaçış planında elbette “şu an kaçıyorum ben” demiyoruz. Bizce çok mantıklı olan bazı sebepler oluşturuyoruz. “Bugün çok uykum var”, “Kendimi iyi hissetmiyorum”, “Bunu yapmak için çok vaktim var.” gibi. Gerçekten de o gün yapmamız gereken şeyi yapmazsak büyük ihtimalle hiçbir şey kaybetmeyiz ama bu tek sefer yerine sürekli tekrar eden bir hale geldiğinde ise, işte o zaman yıkıcı ve tehlikeli oluyor.
Tam bu noktada gerçekten bir savsaklama mı yoksa bir erteleme mi yaptığımızı ayırt etmek için o an ki düşünce sistemimizde olabilecek bazı gerçekleri vurgulamak istiyorum.
Günümüzde tehlikeli bir düşünce olarak varlığını kabul ettirmiş bir yanılgı var: “Yaptığımız her şey eğlenceli olmalı.” İşin gerçeği bu korkunç bir yalan. Hayatın size öğreteceği en sağlam gerçeklerden biri bazı şeyleri çok istediğimiz veya çok keyifli olduğu için değil yapmamız gerektiği için yaparız. Her şeyi keyifli olması beklemek çok çiğ ve şımarık bir davranış. Bunun bir benzeri olarak motivasyon ile harekete geçme zorunluluğu da büyük bir hata. Bu sıkışıklıktan kaçmak için motivasyon arayabiliriz fakat motivasyon anlık bir şey. Belirli duyguları art arda koyarak harekete geçme çabasına denir motivasyon. Bu çoğu zaman işe yaramaz. Bize daha iyi, daha kalıcı bir şey lazım; disiplin gibi. Üstelik şu bir gerçek ki düşüncelerimizi sahip olduğumuz alışkanlıklar ve davranışlar şekillendiriyor, tam tersi değil.
Ayrıca illa bir mutluluk arıyorsanız asıl mutluluk koyduğumuz hedefler için gösterdiğimiz çabada yatıyor, bunu bilmelisiniz.
Her şeyin keyifli olması gerektiği düşüncesine bizi iten tabiatımızda aslında bir yanılgı var. Kısa vadeli kazanımları uzun vadeli kazanımlara tercih ediyoruz. Söz gelimi para biriktireceksiniz. Günlük 100 lira biriktirme hedefi koydunuz kendinize. O gün, 100 lira ile alabileceğiniz şeyler size çok daha çekici geliyor ve gelecekte aslında biriktirip alabileceğiniz ve sizi çok daha fazla mutlu edebilecek bir şey almıyorsunuz. Yani kısa vadeli kazanım arzunuz, uzun vadeli ve büyük kazanımı engelliyor. Bu duruma psikolojide temporal discounting adı veriliyor. Maalesef tatmin edici bir Türkçe karşılığını bulamadım.
Bizi savsaklamaya götüren bir diğer davranış geleceğe dair fazla iyimserlik. Mesela “bugün çok keyifsizim, yarın daha iyi olacağım.” düşüncesi aslında yanlış bir düşünce zira yarın başına ne geleceğini bilmiyorsun. Geleceğe dair olan çıkarımlarımızda hatalı bir şekilde iyimser olma eğilimindeyiz. Psikolojide bunun da bir karşılığı var: “affective forecasting” yani “duygusal tahmin” deniliyor. Gelecekte nasıl hissedeceğimizi tahmin etmemize verilen bir isim. Elbette geleceği tahmin etmek garip bir şey değil ama buradaki iyimserliğimiz bizi hataya düşürüyor. Ve tabii ki savsaklamak söz konusu olduğunda bu iyimserlik yanılgısını epey kullanıyoruz.
Mesela, çok fazla kitap alan ama okumayan insanların neden bunu yaptığına dair bir düşüncem var. Kendiniz için bir kitap araştırıp satın aldığınızda ve ne kadar güzel bir kitap aldığınızı, bunu okumanın size neler katabileceğini bildiğinizde aslında iyi hissetmeye başlıyorsunuz. Ancak kitabı okumak söz konusu olduğunda benzer düşünceler ortaya çıkmıyor ve sizi harekete geçirmiyor. Bunu duygusal tahmine örnek verebiliriz.
Hikayemizde anlattığımız Ali de bu hatalı düşünce süreçlerinden, özellikle hayatın gerçeklerinden kaçmak konusunda epey faydalanıyor.
Burada yapmanız gereken kritik öneme sahip düşünce süreci şöyle olmalı. Diyelim ki karşınızda duran bir işi erteleme veya savsaklama sürecine girdiniz. Bir anda kendinizi türlü bahaneler üretirken buldunuz. Bir an burada durup, sözgelimi “aslında yarın diyorum ama yarın da yapmayacağım. Gerçek anlamda bugün sahip olmadığım ne var ki yarın olacak da ben yapacağım.” gibi bir öz farkındalık oluşturmanız lazım. Aynı zamanda “evet, şu an bunu yapmak kesinlikle keyifli değil ama gelecekte bunu yapmış olmak bana şu kazanımları sağlayacak ve bu kesinlikle benim için çok daha iyi olacak” telkinlerde bulunmalısınız. Diyelim ki Ali’nin yaptığı gibi projeyi yapmayı sürekli ertelediniz ve son dakika yaptınız veya hiç yapmadınız. İşte o an neler olacak ve hayatınıza ne büyük bir zarar verebileceğini de o an aklınızda canlandırın. Elbette bunu yapabilmek için belli bir düzeyde duygusal kontrolünüz olması gerekiyor. Daha önce bu videoda anlattığım gibi bu birden olmayan, yavaş yavaş gelişen bir yetenek, bunu unutmayın. Kısacası, ertelemelerinizi meşrulaştıracak gibi duran düşüncelere izin vermeyin ve gerçeği yüzünüze çarpmaktan korkmayın. Ayrıca fiziksel dünyanız içerisinde dikkatinizi kolayca çekebilecek şeyleri uzak tutmak, iş yapma sürecinizde çevrenizi buna göre şekillendirmek de çok önemli bir unsur. Zira erteleme düşüncelerine daldığınız anda, etrafınızda kolayca dikkatinizi çekebilecek “ya iki dakika şuna bakayım önce” dediğiniz türden şeyler olmamalı. Bunlar mutlaka sizi kendisine çekecek ve tahmin ettiğinizden daha büyük bir zaman ve odak kaybı yaratacaktır.
Mükemmeliyetçilik de bu noktada önemli bir rol oynar. Bazıları sürekli ertelediklerini çünkü mükemmeliyetçi olduklarını söyleyecekler. Burada nasıl bir psikoloji var dersiniz? Eğer bir işi kusursuzca yerine getiremeyeceğimizden korkuyorsak ve ortaya çıkan işin bizim benliğimizi temsil edeceğine inanıyorsak, özsaygımızı korumak için savsaklamaya sığınabiliyoruz. Mükemmeliyetçilik, daha çok yetersiz bir özgüven ve çarpık bir dünya imajının ürünüdür. Yaptığımız işin sonucuyla yüzleşmenin bizim için kaçınılmaz olduğu bir durumda, sürekli mükemmeliyetçilik ile yaklaşırsak aslında tahmin edilebilir bir son planlamış oluruz. Böylece yüzleşmemiz gereken bir durum kalmaz. Mükemmeliyetçilik, mükemmel olma arzusundan ziyade, mükemmel olamama durumunda karşılaşacağımız sorunlardan kaçmak için geliştirdiğimiz bir savunma mekanizmasıdır.
Ya da siz “ben baskı altında çok daha iyi çalışıyorum” diyenlerden olabilirsiniz. Aslında bu da bir çeşit savunma mekanizması. Bir işi son gününe bırakmadan yapabilecek iradeyi gösterememek neticesinde bir ego baskılaması ile bu ifade icat ediliyor. Oysa ki bir işi son ana bırakmak yoğun stres ve yapabileceğinden çok daha az bir niteliğe sahip işi ortaya koymak anlamına geliyor. Üstelik son günde her şeyin iyi olabileceği yanılgısını da içinde barındırıyor. Ki bundan biraz önce bahsetmiştik.
Çoğu zaman bir işe başlamak olduğundan çok daha korkunç görünür. Eğer işe başlangıç yapılırsa aslında ertelemeye götürecek bir düşünce yapısının ne kadar haksız olduğu fark edilir. Bu yüzden hemen başlamak çok iyi bir yöntem. Zira başladığımız andan itibaren yapmamız gereken iş ile olan iletişimimiz değişiyor ve şekilleniyor. Başlamanın yarısı olduğuna inanmıyorum ama çok önemli bir noktası olduğunu düşünüyorum.
Eğer sizi ertelemeye teşvik eden büyük bir iş ile karşı karşıyaysanız parçalama tekniğini kullanabilirsiniz. Yapacağınız işin bütünlüğünü algılamaya çalışın ve anlamlı küçük parçalara bölün ve odağınız her zaman bu parçaları bir bir tamamlamak üzerinde olsun. Özellikle dediğim gibi başlangıcı yaptıktan sonra kalan kısımlar daha kolay bir şekilde akıp gidecektir.
Ayrıca dikkat dağıtıcılar da her zaman savsaklamaya yardımcı olur.
Aslında burada verebileceğim birçok başka tavsiye var. Ama süre kısıtlı. Kısaca kronik savsaklamaya karşı yapabileceğimiz en iyi şey tam olarak savsaklama anındaki durumumuzu rasyonel şekilde algılayıp buna karşı çözümler üretmemize dayanıyor. Savsaklamanın ya da ertelemenin gerçekten ne olduğunu ve neden onu kullandığımızın arka planını aydınlatmadan bundan kurtulmak mümkün değil. Ayrıca hayatınızda her şey berbat giderken bir anda savsaklamaktan anında kurtulabileceğinizi düşünmeniz büyük bir hata olur. Değişimin parça parça ve güçlü bir irade ile olacağını bilmek gerekiyor. Ayrıca iradenizin sonsuz bir güç olmadığını da bilmekte ve bu yüzden yerinde kullanmakta fayda var.
Bu videoyu oluştururken birçok farklı kaynaktan yararlandım, bu kaynaklara videonun açıklama kısmından ulaşabilirsiniz.
Yine de şunu belirtmekte fayda var. Burada yer alan veya başka yerde olan tavsiyeler erteleme sorununu çözmek konusunda birer yol sunuyor. Bunların işine yaramadığını ve işin içinden çıkılmaz bir hal aldığını hissediyorsan elbette profesyonel bir destek alman çok daha iyi olacaktır. Zira savsaklama davranışının altında birçok farklı şey yatıyor olabilir.
Ve ayrıca senin de burada olduğunu biliyorum. Bu videoyu izlemeyi sonraya erteledim diyeceksin. Dürüst olmak gerekirse burada senin için çok bir şey yok. Zira gerçekten bir şeyler yapmak istemeyenler için en iyi bilgiler bile olsa bu işe yaramazdır.
Bu videoyu oluştururken başta Timothy A. Pychyl’ın “Solving the Procrastination Puzzle: A Concise Guide to Strategies for Change” isimli Türkçeye “Prokrastineyşın” kitabından faydalandım. Bununla birlikte, James Clear’ın Atomik Alışkanlıklar kitabı, Cal Newport’un Pürdikkat kitabı yan kaynaklarımdandı. Ayrıca aşağıda yine yararlandığım alanın uzmanları tarafından hazırlanmış içeriklerden de faydalandım. HealthyGamerGG kanalından Doktor K. ve Andrew Huberman kanalından konuyla ilgili birkaç video:
https://youtu.be/xkd36cJ6Z78?si=mW2tablV04-3WuHj
https://www.youtube.com/watch?v=mmqok1dJrVs&t
https://youtu.be/K-TW2Chpz4k?si=2de3Ix6STukezaA7