Çocuklar, beklemesini onlar kadar bilen yoktur. Hastane koridorlarında bekleyen çocuklar yalnızca sağlıklarını değil, çocukluk oyunlarını, şarkılarını hatta hayallerini de yitirmişlerdir.
Peyami Safa, çocukluğunda türlü hastalıkların pençesinden kurtulmaya çalışırken yaşadığı tüm yeis ve acıları ileride kelimelere döktüğünde belki de karşımıza çıkan şey Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’dur.
Bu kitabın hikayesi çetin bir hastalığın, bir çocuk ruhunda filizlenmeye çalışan bütün güzellik ve umutları parçalamasıdır en özünde.
Çoğu zaman maddi sefaletin eşlik etmekten vazgeçmediği hastalıklar, bu hasta çocuğun üzerinde de bir istisna oluşturmaz. Hikâyenin anlatıcısı ve aynı zamanda baş kahramanı, aslında on beş yaşında henüz çocuk sayılabilecek bir gençtir. Bu genç başlangıçta doktorlar tarafından anlaşılamayan kritik bir diz hastalığından mustariptir. Hastalığının vahametinin endişesiyle bunu annesine söylemekten kaçınmış, doktorların daha iyi bir bakım ve beslenme tavsiyelerine uyabilmek umuduyla, hali vakti yerinde olan bir akrabası, paşa amcasının yanına taşınmıştır. Burada kendi yoksul ve sefil yaşamından kurtulma şansını yakalar. Paşa ile arasındaki yaş farkına karşın sıkı bir sohbet kurma fırsatı yakalamış ve onun sevgini, saygısını kazanmıştır. Bu süreçte çocukluk zamanlarından beri tanıştığı evin on dokuz yaşındaki genç ve güzel kızı olan Nüzhet’le de vakit geçirir. Tüm bunlar yaşanırken evin güzel ve genç kızı Nüzhet’in ev ailesi tarafından Dr. Ragıp Bey ile evlenilmesi planlanmaktadır.Bizim genç kahramanımız ise ne içinde bulunduğu hastalığa ne de kendisini sahiplenen Paşa’nın saygısını kaybetmeye kulak asmayarak kendisini Nüzhet’e karşı romantik hisler yaşamaktan alıkoyamaz. Nüzhet’in de buna karşılık vermesiyle bir an içinde bulunduğu bu kötü yaşamdan kaçabileceğini umut ederken 35 yaşındaki Dr. Ragıp’ın Nüzhet üzerindeki talepkarlığı ev ahalisi tarafından ciddi olarak değerlendirmesi ile boşa çıkar ve artık genç karakterimiz bu yeni taşındığı evde sağlığını daha iyi koruma umudu taşırken birdenbire hasta bacağının yanında umutsuz ve karamsar bir ruh da kazanır. Onun bu ruh haline girmesine sebebiyet veren şey, sevdiği kız olan Nüzhet’in ilk başlarda Dr. Ragıp ile olan bu evliliğe soğuk bakarken sonraları bu katılığından vazgeçmesi ama en özünde genç karakterimize karşı dürüst olmayışıdır.
Biz okuyucular hikayenin ilerleyen kısımlarında bir yanda sevdiği kızı diğer yanda ise takdirini ve saygısını kazandığı insanlar tarafından istenilmeyen kişiye dönüşmesinin hikayesini okuruz.
Bizler aşkın, en karamsar tablolarda bile filizlendiğini görüp cesaret dolabilirken, aynı zamanda hayatın sarsılmaz ve katı gerçeklerine çarparak yere düşer, büsbütün umutsuzluk ve hüzün tablosuyla karşılaşırız. Bu hikaye yalnızca neticelenmemiş bir aşkın yitiminin hikayesi değil adeta bir çocuk dünyasının tam içerisine yerleştirilmiş bir kameranın, bir gözün bütün çıplaklığıyla önümüze serdiği bir trajedidir.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu – Peyami Safa | Karavandaki Kütüphane
