İtalyan sanatçı Hugo Pratt, bir insanlık değeri haline gelecek olan Corto Maltese bizlerle ilk defa 1967 yılında Tuzlu Denizin Şarkısı hikayesiyle buluşturdu. Birinci dünya savaşının patlak verdiği yıllarda, en tepe noktaya ulaşan sömürgecilik yarışı içersin de Corto Maltese adında bir kaptan, vatansızlığı, başına buyrukluğu, okyanusları bile kıskandıracak kadar özgürlüğü ile karşımıza çıkıyordu.


Corto Maltese, alışıla gelmiş bir kahraman değildi. Bilindik tüm kahramanlara karşın çoğu zaman fazla bencil ve çıkarcı biri olarak görünüyordu. Üstelik “süper kahraman” edasına sahip değildi. Gerçek anlamda bireyci ve çıkarlarını düşünüyordu. Arkadaşı Prof. Steiner, bir yerliye yardım ettiği için Corto’ya ahlaki övgülerde bulunurken, Corto bunu sadace iş sonunda alacağı sterlinleri düşündüğünü ve yaptığını söyleyen biriydi. Prof. Steiner bu gibi durumlara sinirleniyordu. Corto, bir anda bambaşka bir portre çizip macera sonunda alacağı parayı kabul etmeyip ihtiyacı olanlara yönlendirmekten geri durmuyordu. 

Bu tuhaf adam etrafında olan bitene karşı kayıtsız, tümüyle kendi çıkarlarına sadık, vakar bir eda takınmaya çalışsa da işin gerçeğinde ezilenlere ve masumların yardım ihtiyaçlarına karşı kayıtsız kalamıyordu. Yeri geldiğinde kaçınılmaz bir romantik, bir dahi, bir ukala kesilirken, yeri geldiğinde bir insan olduğunu anımsatabilecek şekilde dibi görmekten kaçamıyordu.

Başından geçen hikayelerde yalnız başına değildi; kurgu dışında gerçek hayatta karşımıza çıkan Rasputin, Jack London, Stalin, Enver Paşa gibi isimleri hikâye de kurgunun bir parçası olarak görüyorduk. Öyle ki pek sevecen olmasına karşın Rasputin, Corto’nun kadim dostlarından, pardon düşmanlarından biri sayılabilirdi. İlk fırsatta birbirlerinin icabına bakmak için yer arıyorlar ama kadim çıkarları yüzünden bunu beceremiyorlardı.

Corto’nun sahip olduğu çok boyutluluk ona has bir özellik değildi. Mesela Rasputin hikayeler boyunca bencil çıkarları doğrultusunda adam öldürmek ve birçok kötülük yapmaktan çekinmeyen biriyken, yeri geldiğinde bir canavardan yalnızlık çeken asabi bir duygusala dönüşebiliyordu.

Bir tarafta hikayemizin yaşlı ve alkolik profesörü Steiner, içinde bulunduğu sefilliği es geçiyor Corto’ya öğütler verip onun iç dünyasına sızmaya çalışırken sert duvarlara çarpıyordu.

Corto Maltese, yeri ve zamanı geldiğinde eşsiz bir centilmendi ama ne yazık ki bu başarısı kadınlar konusunda yeterince parlak değildi.

Yeni Gine’den İran’a, oradan Amazonlar’a kadar uzanan Corto Maltese’in hikayelerinde yer alan tüm karakterler, çoğu zaman tahmin edilemez, kendine has bir benliği barındırıyordu. Basit bir kahraman olmaktan ziyade, yeri geldiğinde hikâyeye giren ve bazen oldukça kısa sürmesine rağmen her biri başkahraman olabilecek düzeyde bir derinliğe sahiptiler.

 Corto’nun karakterine atfedilecek en mühim şeylerden biri; yalnızlıktır. Corto Maltese yalnız bir kahramandır, bunu bizzat kendisi tercih eder. Elbette dostları, arkadaşları vardır. Birkaç hikaye boyunca ona eşlik eden isimler de vardır. Fakat hiçbir zaman gerçek bir yoldaşı olmamıştır. İçinde bulunduğu yaşam tümüyle ona özel ve biriciktir. Bir masalı, yahut arzulanan bir düşü andıran hikayeler, bazen rüyalar aracılığıyla ifşa olan boyutlara ulaşıyordu, bazense gerçeğin tuhaf yansımalarıyla karşımıza çıkıyordu. Corto Maltese ise bir ayağını gerçek ve masalların tam ortasındaki çizgiye koyarken, bir diğer ayağını ise gerçeğin olduğu tarafa koyar. Corto Maltese için en eşsiz duygu macera içinde olma tutkusudur. Bu yüzden yazgısı onu hep oradan oraya sürükler. 

Bizler ise onun bu sürüklenişine tanıklık ediyor, çizgi roman halkasını başka bir boyutlara taşıyorduk. Hatta Corto Maltese’in Semerkant’taki Altın Yaldızlı Ev hikayesi oldukça tanıdıktır çünkü hikaye bir yönüyle Anadolu da geçer ve içerisinde çok tanıdık olduğumuz bir dönem anlatılmaktadır. Aynı zaman önemli tarihsel isim olan Enver Paşa’yı bu hikayede Corto Maltese’le yan yana görürüz.

Hugo Pratt, Corto Maltese’in hikayeleri boyunca çizgi romanın masalsılığıyla edebi amaçlar içine girmiş bir romanın ağır başlığını ustalıkla harmanlar. Biz okurlar sadece bir çizgi roman okumakla kalmaz, sanki bambaşka bir evrenin akışı içerisine gireriz. Tümüyle maddileşmiş, mekanikleşmeye başlamış bir dünyanın içerisinde geçmişin değerlerine karşı kayıtsız kalmayan bir kahramanın arada kalmışlığını okuruz. Corto Maltese, kayıp bir zamana dönüşeceği besbelli olan bir dönemin başlı başına bir gündedün yani bir nostaji durağıdır.  Unutmadan pek çok tarihsel, coğrafi ve kültürel motifle bezenmiş bu hikayelerin gizli bir kahramanı vardır: Martılar. Hikayeler boyunca martılar ara ara gelip bize sürekli selam vermektedir hatta bazı hikayelerde ufak sorunlara bile yol açmaktadırlar.