Merhabalar, nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Son dönemlerde sizlerden çok fazla talep aldığımız bir konuda içerik üretmeye karar verdik ve bir film önerisi listesi yapmayı düşündük. Nihayetinde bir videoyla karşınızdayız. Biliyorsunuz, Karavandaki Adam’ın sinemayla olan ilişkisi oldukça yüksek diyebilirim. Karavandaki Kütüphane’de ele aldığımız eserlerin ola ki bir sinema versiyonu, uyarlaması varsa onlardan da size kesitler sunuyoruz incelemelerde.
Daha önce bir rehber videosunda Filmini İzlemek mi, Kitabını Okumak mı diye bir video yapmıştık. O videoda işte sinema ve edebiyat arasındaki ilişkiyi sorgulamıştık ve bizlerin hangisine öncelik vermesi gerektiğini, birbirlerinden ne farklar barındırabileceklerini ele almıştık. Bununla beraber bazı rehber videolarında da yine sinema kesitlerine yer veriyoruz. Bu, anlatımı daha güçlendirmek için aynı zamanda sinemaya da temas etmek için bence güzel bir yöntem. Bugün de bir liste hazırladık. Bu liste, sinema uzmanları tarafından hazırlanmış bir liste değil. Karavandaki Adam içerisinde bizlerin beğendiği, severek izlediği, bize bir şeyler kattığını düşündüğümüz filmlerden oluşturduğumuz bir seçki. Sizlerle paylaşmak güzel olacaktır diye düşündük. Velhasıl listeye başlayalım.
Listemizin açılışını 19. yüzyılın İngiltere’sinde geçen bir filmle yapalım. Çok nadir görülen bir hastalık yüzünden vücudunda ciddi deformasyonlara sahip bir bireyin toplumla, kendisiyle aynı zamanda da yaşama karşı olan mücadelesini ele alır bu film. Bazı filmleri, kitapları bitirdikten sonra içimizi bir yeis kaplar, üzüntü kaplar ve uzunca bir zaman onunla boğuşuruz, mücadele ederiz, onun tesirinden çıkmaya çalışırız. İşte bu da o yöndeki bir film. Gerek oyuncuları ile gerek yönetmeni ile bir başyapıt sayabiliriz. Bizler için güçlü bir trajedi olma niteliğini taşıyor. Sizlerin de yaşamına bir katkıda bulunacaktır zira sanatın tam olarak da bence yapması gereken şey bu. Bir filmi, bir kitabı bitirdikten sonra izledikten sonra aynı biz olmamalıyız, bize bir şeyler katmalı yaşama dair bir değer katmalı diye düşünüyorum. Bu onu yapabilecek güçlü filmlerden biri. İkinci filmimiz bir komedi filmi. İçerisinde çok güçlü bir kötü karakter barındıran bir film bu, yanılmıyorsam bir kitaptan uyarlama. Eğer kitap yeterince güçlüyse onu Kötülüğün Portresi’nde de ele alabiliriz. Willy Wonka o yönde bir karakter, o denli bir derinliği var. Her neyse, modern uyarlamasından bahsetmeyeceğim, eski uyarlamasından bahsedeceğim, onu önereceğim sizlere. Willy Wonka’nın Çikolata Fabrikası’nı izledikten sonra Willy Wonka karakteri üzerine, onun fabrikası üzerine o fantastik dünyaya dair zihninizde birçok soru işareti kalacak. Ve bir müzikal bu, çok da güzel müzikleri olan hatta şöyle diyeyim bunun filmden ufak bir sahne kullanacaktım bir videoda ama telif izin vermediği için kullanamamıştım. Size o sahnenin birkaç fotoğrafını eklerim. Bu sayede çok beğendiğim bir sahneyi de sizinle paylaşmış olurum diye düşünüyorum. Listenin ikinci filmi Willy Wonka’nın Çikolata Fabrikası. Yaşam içerisinde yarım kalmışlıkları, hayal kırıklıklarını, umutları, bekleyişleri, heyecanları, mutlulukları, birçok şeyi barındırıyor. Yaban Çilekleri, bu listedeki bizim için en tepedeki film, eser. Yaşlı bir profesörün ölümle ve geçmişiyle yüzleşme sürecini anlatıyor ve bunu yaparken de Bergman’ın sinemasının ustalıklarını gösteriyor bize. Çeşitli motifler kullanıyor, simgesel anlatımlar kullanıyor. Karakterimizin değişimini yaşama karşı ve önceki kuşaklarla olan iletişimini görüyoruz bir araba yolculuğu motifiyle birlikte. Sonrasındaysa orada karşılaştıkları yeni insanlar, yeni mekânlar, geçmişe dönüşler hepsi bir harman oluyor. O kadar büyük bir ustalıkla işleniyor ki bu film, yaşamın anlamına ve geçip giden ömrümüze karşı çok güzel sorular ve uyarılar barındırıyor. Bu filmin çevirisini Amcam diye yapıyorlar ama bunun yanlış olduğunu söyleyenler var. Bir tarafta oldukça modernist, minimalist bir yaşam yaşamaya çalışan zengin bir aile ve onların bir çocuğu, diğer tarafta ise o çocuğun dayısı var. Dayısı daha geleneksel, alışılagelmiş bir yaşamı yaşıyor, çocuk kendini o modernist yaşama ait değil de birazcık daha amcasının, arkadaşlarının ait olduğu yaşama ait hissediyor. Modernizme karşı güçlü bir eleştiri izlemek isteyenler için tatmin edici bir film diye düşünüyorum.
Mesleği bitme noktasına gelen ve artık hiç ilgi görmeyen bir sihirbazın, yaşamının değişme sürecini, o artık karşılaştığı zorlukları anlatan bir animasyon. İçerisinde hiç konuşma yok ama çok güzel, sıcak bir hikâye var. İnsanın yüreğini ısıtan, birazcık üzen birazcık güldüren çok güçlü bir animasyon. Bu listede bir tane de animasyonun güzel olabileceğini düşündük ve ekledik.
Yaşamı boyunca çalıştığı bahçeden hiç dışarı çıkmayan bir bahçıvan hayal edin. Evin sahibi ölüyor haliyle bahçıvan dışarı çıkmak zorunda kalıyor. O zamana kadar dışarıdaki yaşamı yalnızca televizyondan görmüş, başka herhangi bir tecrübesi, deneyimi yok. Başına neler gelir, işte bu onun anlatısı. ‘Bir Yerde’ aynı zamanda bir kitabı da var, oradan uyarlama. Peter Sellers’ın usta oyunculuğuyla beraber harika bir filme dönüşüyor. Mizahi bir yönü var ama bunu yaparken de insanı düşündürüyor, hoşunuza gidecektir.
Güzel bir liste olmuş lakin bahsi geçen bazı filmlerin ismi yok.