Çoğu zaman farkına varamıyor olsak da yaşamımızın her anında bir mücadelenin içerisindeyiz. Bu mücadelelerin en büyüğünün insanın kendine karşı verdiği mücadele olduğu söylenir ve hiç pes etmemenin, mücadeleye devam etmenin, başarmanın da önemli bir erdem olduğu da söylenir. Bazen yalnızca bireysel olarak değil, aynı zamanda içinde bulunduğumuz toplumla, hatta dünyayla beraber, insanlık olarak da bir şeylere karşı mücadele veririz, zor zamanlardan geçeriz. Bu zor zamanlardan, mücadelelerden beslenen bir şey vardır: sanat. Bu mücadelelerden dolayı yeni ürünler ortaya çıkartır, yeni eserler yazılır, çizilir, bestelenir… Edebiyat da tıpkı diğer sanat dalları gibi bu zorluk anlarından yeni eserler tarih boyunca üretmiştir ve üretmeye de devam edecektir. Sizlerle beraber mücadele kavramını ele alan eserlerden bir seçki oluşturacağız ve bakalım hem bireysel anlamda hem de insanlık tarihi adına mücadele kavramını ele alan hangi eserler olmuş. Bu arada buradaki listede yer alan eserler kısıtlı bir sayıda olacaklar. Muhtemelen mücadele kavramını çok daha güzel, başarılı şekilde ele alan kitaplar da olacaktır bu listeye girmeyen. Lütfen onları yorum olarak aşağıda yazın. Bu sayede bu liste genişlesin, zenginleşsin ve herkes için faydalı bir konuma gelsin. Hadi listemize başlayalım!

İlk eserimiz Fareler ve İnsanlar. 1900’lü yılların başlarında Amerika’da sezonluk rençperler vardı ve bu insanlar iş nerdeyse oradaki çiftliğe gider, orada bir müddet çalıştıktan sonra yeni bir iş bulabilmek umuduyla bir başka çiftliğin yolunu tutarlardı. bu insanların yaşamı oldukça mütevazıydı ama buna rağmen kendilerine has hayalleri, parlak, güzel, saf hayalleri vardı ve bu hayaller için de bir mücadele içindeydiler. Fareler ve İnsanlar, o insanlardan ikisinin hikayesini anlatır. Hem aralarındaki o kadim dostluğu bize aktarır hem de yaşamlarında karşılaştıkları zorluklardan bahseder. Üzücü bir hikayeyi barındırır içerisinde. Kısa bir romandır ama bitirdiğinizde içinizde buruk bir his kalır. Çoğumuzun endişesiz bir şekilde hissettiği açlık duygusunu, örneklediği bir karakterle beraber, bir insanın hatta dünyadaki birçok insanın nasıl hissettiğini ve bununla nasıl mücadele etmek zorunda kaldığının bir romanı Açlık. Yalnızca insanın çok temel bir ihtiyacına karşı verdiği mücadele değil, aynı zamanda bir başka, yeni bir yaşam hayali için, yazar olmaya karşı duyduğu hayaller, beklentilere karşı da verdiği bir mücadeledir. bu kitabı bitirdikten sonra açlığın kavramı, daha doğrusu hayatınızdaki karşılığı sizin için bambaşka bir konumda olacak.

Sineklerin Tanrısı‘nda bir uçak kazası meydana gelir, uçak ıssız bir adaya düşer, içerisindeki tüm yetişkinler ölür ve yalnızca çocuklar kurtulmayı başarır. Ardından çocuklar, adadan da kurtulabilmek için çeşitli mücadeleler içerisine girerler ama en büyük mücadele, kendi içlerinde yaşadıkları çatışmalardır. Ve biz burada aslında insanın öz benliği içerisinde bulunan bazı duyguların, davranışların daha çocukluktan itibaren nasıl ortaya çıktıklarını görürüz. İnsana belki birazcık korku verebilecek bir roman sayılabilir ama birçok şeyi öğreteceği ve mücadelenin farklı bir yönünü anlatabilmesi bakımından da değerli olabilecek bir kitap. Bu seferki mücadele çok uzun, belki de hudutsuz bir mücadele. Bir insanın kendi içerisine olan yolculuğunu anlatıyor. Kendisini bulabilmenin, kim olduğunu gerçek anlamda anlayabilmesinin mücadelesi. Birazcık mistik bir havada ama içerisinde çok fazla anlam, çok fazla değerli sözcük barındıran bir eser. Birazcık daha farklı, masalsı bir şeyler okumak isteyen ve buna da daha bireysel bir mücadele anlamında bakmak isteyenler için güzel bir eser. Sefiller, yaşamında gerçekleşen kritik bir kırılma anıyla tüm benliği, yaşamı değişen bir insanın, geçmişindeki hatalar, sorunlarla geleceğinde nasıl mücadele ettiğinin, duraksız bir şekilde, pes etmeden tüm zorluklarla nasıl mücadele ettiğinin destansı bir anlatımı. Aynı zamanda yalnızca bireysel bir mücadele değil, tarihî bir mücadelenin de arka planını barındırıyor Sefiller. Yani bir yandan bireysel bir mücadele bir yandan tarihsel bir mücadele ve bu ikisinin ustaca anlatımı. Sefiller’in yüksek hacmi sizleri korkutmasın. Zira bir edebiyat sever, bir okur olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, tüm okuma hayatınız boyunca Sefiller kadar keyifli, Sefiller kadar tutkulu bir şekilde okuyabileceğiniz pek az eser olacaktır. O yüzden bu listede de ona yer vermek istedim. Bir balıkçı olsanız ve tam seksen dört gün boyunca denize her açıldığınızda eliniz boş geri dönseniz, sizin talihiniz bu kadar kötü giderken etraftaki diğer balıkçıların talihi yerinde olsa, yaşamınızı devam ettirebilmek, kazanabilmek adına da tek yapabileceğiniz bu işken ne yapardınız? Pes edip kendinize başka bir ekmek teknesi mi arardınız ya da kalıp sonuna kadar mücadeleye devam mı ederdiniz? Bu hikaye, Yaşlı Adam ve Deniz, yaşlı bir balıkçının mücadelesini, seksen dört günlük ve seksen dördüncü günde karşılaştığı bir kılıç balığıyla olan mücadelesini anlatıyor. Kısa bir roman, akıcı ve diliyle de insana ilham verebilecek bir roman. Günümüzde artık her köşede bize öğüt veren, idol olarak karşımıza çıkabilen insanlar görüyoruz. Bu insanların çoğunun söyledikleri birbirinin tekrarı ve artık bayatlamış, anlamını, sihrini yitirmiş kelimeler. Oysa ki edebiyatın içerisinde bize gerçekten ilham verebilecek, gerçek anlamda öğütler söyleyebilecek ve bunu yaparken de kendine has diliyle, hiç bakmadığımız açılardan baktırabilecek, hiç görmediğimiz renkleri gösterebilecek kişiler var. Böyle deyince benim aklıma ilk olarak Alexis Zorba geliyor. Zorba karakteri, bize çok yakın bir kültürden ortaya çıkmış, bu yüzden de çok tanıdık gelen biri. Söyledikleriyle herkesten başka bir konumda duran ve kulak verilmesi gereken bir karakter. Onun hayat mücadelesi, bu mücadeleden ortaya çıkarttığı fikirler, düşünceler, kelimeler mutlaka kendi yaşamımıza da katmamız gereken şeyler ve bu listeye de katmamız gereken bir kitap, Zorba. her birimiz öyle ya da böyle gün içerisinde en azından bir saniye kaybediyoruz ve kaybettiğimiz bu bir saniyeleri toplayınca milyonlarca saat ortaya çıkıyor. Oysa ki ayar, saniyenin peşinde koşmaktır. Bu seferki mücadele kitabımız, diğer mücadele kitaplarına göre çok daha otantik bir konuyu ele alıyor. Saatleri Ayarlama Enstitüsü. ”İnsan insana hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir ama insan insanla konuşamaz.” Pasaj seslendirmesiyle birçoğumuzun gönlünü kazanmıştı bu eser. Okuyanların da beğenisini kazanmıştı. Ve bu listede de kendine yer ediniyor.

Çocukların dünyasındaki en kabul edilemez şey belki de haksızlıktır. Bu seferki eser Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, bir gencin, bir çocuğun bir taraftan hayalleri, aşkı, umutları, beklentileriyle olan mücadelesini anlatırken, bir taraftan da kendi sağlığı, var olabilme mücadelesini anlatır. İçinde bulunduğu o karamsar, o yürek burkucu temayı çopk güzel bir şekilde işler Dokuzuncu Hariciye Koğuşu. Daha önce Karavandaki Kütüphane’de de ele aldığımız bir eserdi. Ovideoya daha derin bir fikir elde etmek için bakabilirsiniz.

Çoğu insanın, özellikle de kitap okumakla pek fazla arası olmayan insanın sorduğu bir soru var. Diyorlar ki, Edebiyat ne işe yarar? Gündelik hayatımızda edebiyata dair hiçbir şey görmüyoruz. Bu yüzden okumanın da bir anlamı yok, derler. Haklılar mı bilmiyorum ama bunun cevabını verebilmek için çok güzel bir eser var. Albert Camus’nün Veba‘sı. Burada bu eserden çok fazla bahsetmeyeceğim. Zira önümüzdeki günlerde yayınlayacağımız Karavandaki Kütüphane bölümüyle Albert Camus’nün Veba’sını ele alacağız ve bakalım edebiyat bize neler söyleyebiliyor, Albert Camus, Veba eseriyle bize neler anlatıyor. Bunu derin bir şekilde ele alacağız. Orada güzel bir inceleme ortaya çıkacak. Onu oraya bırakıyorum. Liste bu şekildeydi. Umarım okumadığınız ve keşfettiğinizde hayatınıza çok önemli değerler katabilecek eserler verebilmişimdir, bu listede kendine yer edinmiştir bu kitaplar. Çeşitli konu başlıkları altında kitap önerilerine devam edeceğiz. Eğer konu başlıkları önerileriniz varsa onları da alabilirim. Bir sonraki video Veba’da görüşmek üzere hoşça kalın, kendinize dikkat edin.