Her kitap severin bir baş ucu kitabı vardır, bazıları çoktan bulmuştur onu, bazıları ise arayış içerisindedir. Çünkü başucu kitabı öylesine değerlidir ki bir insan için, yolumuz karardığında yolumuzu aydınlatan bir yıldız, yokuşları tırmanırken bize uzanan bir yardım eli olabilirler. İnsan bir kere buldu mu onu, her kelimesini unutmamak ister. Hisseder onunla tüm doğrularının doğru olduğunu. Bazen mutlu eder bizi, tıpkı hüzünlendirebileceği gibi. Okurken, birçok şey kadar gelecekti bize.
Ben evimin balta girmemiş kütüphanesinde rastladım başucu kitabıma. Öyle ki benim için sadece bir başucu kitabı değil o. Hayat sözlüğüm, gelecekteki benin tasarımcısı. Montaigne’in Denemeler kitabından bahsediyorum. Hani şu lise derslerinde edebiyat öğretmeninin ilk deneme diye yazdırıp geçtiği, bizimde merak duygumuzu kurcalamayan kitap. Benimde böyle dediğime bakmayın, farkım yoktu meraksızlardan. Fakat bir kere rastlamıştım doğru kelimelere, işte o zaman eve giden yolumun değişmemesi imkansızdı.
Bazı kitaplarda vardır, tüm sayfalarını okursunuz ama bitirmiş sayamazsınız kendinizi. Her okuyuşunuzda sanki yeni bir kitabı okuyormuş hissine kapılırsınız. İşte Denemeler de tıpkı böyle. Montaigne’in bahçesinden her geçişinizde kendinize çok farklı demetler yapabilirsiniz. Bir insan gibi tükenmez maden, Denemeler. Sabahattin Eyuboğlu’nun dediği gibi “Okuyup da bir köşeye bıraktığımız kitaba Montaigne gelip bir şeyler ekliyor sanki zaman zaman.”.
Tüm bunların etkisinde yeni sizi oluşturuyor Denemeler. Okudukça anlıyorsunuz ki her bir konu için ele alınan yazılar sanki mürekkep yerine sizi sürümüş sayfalarına. Çok çekici bir koku geliyor burnunuza. Tıpkı çok acıkmış bir çocuğun annesinin yaptığı yemeklerin kokusunu alınca merakla mutfağa koşması gibi ilerliyorsunuz Montaigne’in dünyasında.
İhanet etmek zorunda kalıyorsunuz ezberlerinize. Bazen öyle oluyor ki bir cümle üzerinde oturup düşünüyorsunuz dakikalarca, bir limana varmak için. Ben de pek çok kez hayran kaldım cümlelere, aslında birer su birikintisi değil okyanus olduklarını anladığımda. Ardından tekrar okumaya cesaret edemedim. Korktum boğulurum diye bu koca okyanusta. Tüm cesaretimi toplayıp geri döndüğümde, yeni adalar keşfettim, boş olduğundan emin olduğum yerlerde.
Siz de görmek isterseniz bu adaları, birkaç önerim olur elbette. Eğer not almak isterseniz güzel bulduklarınızı, sakın bunun için çıkmayın Montaigne’in karşısına not defteri ile. Yapacağınız en büyük ahmaklık olur bu. Hem ne gerek var ki kitabın yeni bir kopyasını not defterine yazmaya? Ama bu demek değil süzmeden atın okuduklarınızı yaşam kutunuza. Ölçüp tartın kelimeleri dikkatlice, anlamak istediklerinizin üzerindeki tozları silin yavaşça. Zannetmeyin bütün kelimeleri geçirdiğinizi terazinizden. Tekrar okuduğunuzda yeni anlamlar çıktımı karşınıza, bu sizi şaşırtmasın. Yeni bir kıta keşfettiğinizi anlarsanız, çabucak girmeyin bir isim koyma telaşına. Ben zamanında korktum Montaigne’e iyi demeye. Ya tekrar okuduğumda anlasaydım iyinin yeterince iyi olmadığını? O zaman tanışmaz mıydım pişmanlık duygusuyla?
Yeni yerler keşfetme peşindeyseniz, mutlaka görmelisiniz Denemeler’in topraklarını. Genç yaşta olmak daha avantajlı olur bu gezi için. Hem böyle olursa, sonra üzülmezsiniz neden bu kadar geç kaldım diye. Olur da okurken kalırsanız sıkılma ve anlamsızlık duygusuyla baş başa, boş verin gitsin. Siz en iyisi kitapçınızın en çok satanlar listesine bakmaya devam edin.
– Yazarların çoğunda, yazan adamı görüyorum, Montaigne’de düşünen adamı. (Montesquku)
– Montaigne amma da düşünce çalmış benden! (Beranger) – Montaigne, o tanrı gibi adam, 16. yüzyılın karanlıktan içinde tek başına diri ve tertemiz bir ışık saçmış; dehası ancak zamanımızda, gerçek ve felsefi düşünce boşinançların, geriliklerin yerini alınca anlaşıldı. (Grimm) – Montaigne Fransız Rönesansını bitirip Klasik çağı haber veriyor.(Lanson)