Roman okurken sıkılıyoruz, hem de çok… Hatta bazen o kadar çok sıkılıyoruz ki o romanı ve hatta tümüyle kitap okumayı bırakıyoruz. Biliyorum, hepimiz için bu durum geçerli değil fakat büyük çoğunluğumuz için gerçek bu. Peki ya neden sıkılıyoruz? İşte bu sorunun yanıtını yazımızda arayacağız.

Aslında bazılarının çok leziz olduğunu söylediği bu dünya, bizi neden bir türlü kendi içine sokamıyor? Sorun bizde mi? Belki evet, ama oysaki biz birçok kez kitaplara şans verdik ve hiçbirinde de kitaplar kendisini okutmaya bizi ikna edemedi. Şimdi tüm bu sorunların cevaplarını bulmaya ne dersiniz? İşte, roman okurken sıkılıyoruz çünkü:

 

Yanlış kitapları okumayı deniyoruz

Geçenlerde bir arkadaşımla kütüphaneye gittiğimde kendisi benim ona bir kitap önermemi söyledi. Ben de kendisine bir kitap önerdim. Ardından ikimizde kitaplarımızı okumaya başladık. Kitabı beğenip beğenmediğini anlamak için arada bir ona bakıyordum. Bir süre sonra sıkıldığını fark ettim. Her ne kadar o gün içerisinde kitaptan sıkıldın mı sorularını ona yönelttiğimde hayır yanıtı verse de ertesi gün sıkıldığını ve onun hoşuna giden bir roman tarzı olduğu söyledi. O gün şunu anladım ki: Bir filmde veya bir şarkıda herkesin kendine ait şeyler bulması beklenemez. Bu yüzden herkesin aynı kitabı beğenmesini de beklemek yanlış bir düşünce olur. Herkesin bir roman tarzı vardır ve olmalıdır. Eğer bir şekilde bir arkadaşınızın tavsiyesi ile veya: “Bu kitap çok konuşuluyor şuna bir bakayım.” ile kitap okumayı denemek yazı tura atmaktır. Eğer şanslıysanız kitap sizin ilgi alanlarınıza ve hayat felsefenize dokunur ve kitabı başarılı bulursunuz. Eğer şansınız yoksa tek bir kitap üzerinden tüm kitapları çöpe atar ve okuma işini uzun süre rafa kaldırırsınız.

“Romanlar, hayat hakkındaki temel düşüncemize seslenmeli ve bu beklentiyle okunmalıdırlar.”

Orhan Pamuk, Saf ve Düşünceli Romancı

Az önce anlattıklarım tamamıyla yeni okur olmaya çalışanlar için geçerli. Çünkü sürekli okurlar yanlış bir kitaba denk geldiğinde kitap hakkındaki kötü düşüncelerinin sadece o kitap hakkında olması gerektiğini bilirler. Kısaca açıklamak gerekirse: Eğer bir okur olmak istiyorsanız, yapmanız gereken tek şey, kendi tarzını bulun ve okumaya onlardan başlayın. Maceraperest misiniz? O zaman bir macera kitabı alın ve okuyun. Bir aşksever misiniz? O zaman içinde aşk olan bir kitap alıp okuyun. Haklı olarak diyebilirsiniz ki türe indirsek bile dolusuyla kitap var hangisinden başlayalım? Cevap çok basit: klasiklerden.

“Kitaplar da dostlar gibi az, fakat iyi seçilmiş olmalılardır.”

Jonerianna

 Yorgun veya dolu bir zihne sahipsiniz

Evet, aylar sonra tekrar kitap okumaya karar verdiniz ve kitabı elinize alıp okumaya başladınız. Okuyorsunuz ama bir türlü yazılanları anlayamıyorsunuz ve hatta aklınız sürekli başka yere gidiyor. Belki söylemesi kolay, yapması zor olacak ama kitap okurken zihninizi boşaltmanız gerekiyor. Bir süreliğine de olsa kendinizi kitaba verin ve ayrı bir dünyaya göç edin. Bakın işte o zaman zaman ve sayfalar nasıl hızlı geçiyor. İçinizi dolduran büyük bir zevk nasıl sizi kendine hayran bırakıyor. Bir gerçek var ki kitap okurken birçok duyguyu hissederiz. Ama bu duyguları tamamıyla ve hiçbir yapaylık olmadan hissetmek için yapmamız gereken şey: kendimizi gerçekten kitaba vermek. Bu sayede kitap da bize bir şeyler verecektir.

Doğru bir yerde değiliz

Yorgun veya dolu bir zihin ile kitap okunmayacağını söyledim ama buna eklenmesi gereken bir diğer şeyde uygun bir mekânda olmak. Çok gürültülü veya rahat olmadığımız bir mekânda kitaba kendimizi vermek neredeyse imkânsızdır. Eğer yeni bir okur olmayı deniyorsanız, yatarken kitap okumayı tercih etmemelisiniz çünkü uykunuz kısa sürede gelir ve uyku size kitap okumaktan daha cazip gelmeye başlar. Ayrıca televizyon gibi dikkat çekici unsurlarında bulunduğu yerlerde kitap okumamalısınız. Bu unsurlar veya bunlara benzer örneklere sahip unsurlar yeni okur olmaya çalışanlar için geçerli, çünkü normal bir okur önünde ki kitabın lezzetinin etrafındaki diğer unsurlardan daha güçlü ve güzel olduğunu bildiği için bir tercih durumunda kitabına yönelecektir.

Kötü bir çevirili kitap okuyoruz

Daha önceki yazıları okuyanlar için belki sıkıcı olmaya başladı ama yeni takipçiler için bir kez daha söylemekte fayda var: kötü çeviri, kitap ve yazar hakkında yanlış yanılgılara sebep olur. Sizin için doğru olan kitabı seçseniz bile eğer kötü bir çeviriye sahip bir baskıyı okuyorsanız, kitabı okumayı kesilip rafa kalkmasında bir hayli olanaklı olacaktır. Ayrıca bu kısmı uzatmadan, çeviri hakkında daha fazla bilgi için: “En İyi Çeviri Yapan Yayınevi Hangisi”“Bir Eserin Çevirisinin İyi Olup Olmadığı Nasıl Anlaşılır?” ve “Uzak Durmanız Gereken Yayınlar” yazılarına bakmanızı öneriyorum.

Mesajlaşmak, oyun oynamak, televizyon izlemek varken kitap okumak sıkıcıdır

Böyle bir düşüncenin arkasında duran şey koca bir “yanılgıdır”. Bu “yanılgı”nın ortaya çıkmasına sebep olan şey ise kitaplar okumayı zorunlu bir iş olarak görmektir. Kitap okumak müzik dinlemek, film izlemek gibidir. Bu işlerin hiçbiri zorunlu değildir. Bu işleri bize zevk verdiği için yaparız. O halde kitaplar bize zevk vermiyor mu? Evet, vermiyor ama “biz” dediğim kişiler, gerçekten kitap okuma hazzını hiçbir zaman tadamamış insanlardır. Çünkü şu açık bir gerçektir ki bir güzel bir yemek yiyen insan başka güzel yemeklerinde tadını merak eder ve yer. İnsan kendisi için güzel olan bir kitabı okuduktan sonra yaşadığı duyguları tekrar hissetmek için başka kitaplara yönelir.

Ön yargılarımız var

Kitaplarla tam anlamıyla tanıştığımız dönem ilkokul çağlarına denk geliyor. Bu dönemde öğretmenlerimiz tarafından bize okumak için doğru seçilmiş kitapların verilmemesi ve bunların “zorla” okutulması bizim kitaplara karşı ön yargımızı oluşturdu. O zamandan sonra kitap kelimesini duyunca beynimizin bize tek söylediği şey “kitaplar sıkıcıdır” oldu. Burada sizden isteğim hayatınızı tekrar bir gözden geçirin, eminim birçok kez ön yargılarınızın yaşadığınız olaylarla nasıl yıkıldığını anımsayın ve çocukken aklınıza soktuğunuz bu yanılgı ve ön yargından kurtulun. Çünkü çoğumuz çocukken sahip olduğumuz düşünceleri aptalca ve mantıksız buluruz. Bunu neden kitaplar içinde var saymıyorsunuz?

Bu işin özeti şu:

Herkes kitap okumak zorunda mı? Hayır, herkes müzik dinlemek zorunda mı? Hayır. Herkes film izlemek zorunda mı? Cevap, yine hayır. O halde müziği çok seven birinden hayatından müziği çıkarmasını isteyin. Size ruhundan bir parça koparmakla aynı şeyi istemiş olacağınızı söyleyecektir. Peki, ya sizin sıkıcı görüp köşeye ittiğiniz kitaplar aslında ruhunuzun büyük bir boşluğunu doldurabilecekken bundan mahrum kalıyorsanız? İşte bunu bir kere daha düşünün derim.