Bazılarımız bir kitap okuduktan sonra şöyle diyebilir: Bir kitap okudum, bütün hayatım değişti. Ama hepimiz bu deneyimi yaşamayabiliriz. En azından bazı kitaplarda o kitabı okuduktan sonra bir  yere, bir olguya, bir şeye karşı tüm düşüncemiz, duygularımız değişebilir. Bugün ele alacağımız kitap Aganta Burina Burinata da bu nitelikte bir eser. Cevat Şakir Kabaağaçlı, namıdiğer Halikarnas Balıkçısı ”Aganta Burina Burinata” romanında, denizle iç içe olan, onlarla beraber yaşayan insanların penceresinden bakmamızı sağlıyor yaşama.

Aganta Burina Burinata, tam bir deniz romanıdır. Romanın baş karakteri Mahmut adında biridir. Mahmut, küçük yaşlarından itibaren denize gerçekten tutkulu birisidir ve ailesi de bu deniz tutkusunun farkındadır ama hem ailesinin büyüklerinde hem de kendi babası denizde ölmüştür. Orada hayatlarını geçindirmeye çalışan insanlar, denizin sert yüzüyle karşılaşmış ve yaşamlarını kaybetmişlerdir. Hatta romanın hemen başlangıcında da bu konudan bahseder kitap; onların bir mezarının bile olmadığını söyler. Mahmut buna rağmen küçük yaşlarından itibaren denize tutkuludur. Ailesi bunu farkedince, onu dizginleyebilmek adına, tutkusunu dizginleyebilmek adına onu alıp eskicinin yanına verirler. Şans bu ya; eskici de eski bir denizcidir. Haliyle Mahmut’la beraber aralarında birçok kez denize dair sohbet geçer. Eskici Mahmut’a denize dair birçok şey öğretir. Hatta sınav yapar onu öğrettiklerinden. Mahmut’un deniz tutkusu büsbütün kabarır azalacağı yerde ve bir şekilde yazgısını denize doğru sürükler. Halikarnas Balıkçısı’nın anlattığı karakterler, denizden el etek çekmiş kimselerdir, denizi oldukça düşman görmeye başlamış kimselerdir ama ne hikmetse de aralarında büyük de bir tutku vardır denize karşı. Deniz yalnızca onlar için bir ekmek teknesinin olduğu yer değil, yani hayatlarını kazanabilecekleri, devam ettirebilecekleri bir alan değil, aynı zamanda doğanın içerisinde olabildikleri, yaşamın tam içerisinde olduklarını hissettikleri bir tutkudur da. Bu yüzden çoğu kez karaya döndüklerinde dört duvarın arasında tıkılıp kalmaktan hoşnutsuz olurlar, denize dönmek isterler, o tutku hep içlerinde devam eder. Roman da tam işte bu ikilemi yaşayan bir karakteri anlatır, Mahmut adındaki o karakteri. Mahmut, bir yanda kendi yakınlarını kaybettiği denizi görür -aynı zamanda bu deniz onun tutkusunun kaynağıdır-, bir yandan da güvenli olabileceği, hayatta kalabileceği, kendi yaşamını sürdürebileceği karayı ama sıkıcı olan karayı görür.

Bu ikilemin arasında bir kültürün açık bir örneğini görürüz. Hani derler ya ”Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?” Herhalde ”Çok okuyan bilir.” diyebileceğimiz konudan. Hiç gitmediğimiz yerleri, hiç tanımadığımız insanları, içlerindeki o güzel insanları, aynı zamanda kötü insanları tanımamıza sebebiyet verebilecek bir roman Aganta Burina Burinata.

Artık günümüzde çok büyük bir çoğunluğumuz şehir hayatında yaşıyoruz ve doğayla içimizde herhangi bir bağ yok. Hepimizin hikayeleri aşağı yukarı aynı çünkü şehrin bizi içerisine koyduğu yaşam formu da aynı. Oysa ki birazcık şehirden dışarı çıktığımızda, doğanın içerisinde yaşayan insanlara tanık olduğumuzda, onların her birinin ne farklı hikayeleri olduğunu, yaşantılarında ne tür tecrübeleri olduğunu görüyoruz. Birazcık daha insan olabilmeye, insan olmanın kattığı renklere sahip bireyler. Fakat bizler şehrin içerisinde sanki sadece gri tonlardayız çünkü etrafımızdaki binaların da çoğunluğu gri tonda. Yaşantımızın rengi artık griye dönüşmüş durumda ama bakın; tekrar baştaki seslendirmeyi, daha doğrusu Halikarnas Balıkçısı’nın söylediği bir sözü hatırlatmak istiyorum. Denizi betimlerken şöyle söylüyor: ”Masmavi Akdeniz” diyor. Sanırım hiçbir şehirdeki insan ”masmavi”yi bu kadar yürekten, bu kadar tutkulu bir şekilde söyleyemez. Oysa ki; doğanın içerisindeki insan, bağ kurduğu doğayla beraber bir bütün oluyor ve tutkularını ona aktarıyor. Bu romanda, en basit karakterde bile bunu görebiliyoruz. Karavandaki Kütüphane’nin bu bölümünde Halikarnas Balıkçısı’nın Aganta Burina Burinata adlı romanını ele aldık. Bu roman günümüzde artık popülerliğini yavaş yavaş yitirmeye başlamış bir roman olsa da halen edebiyatımızın bir baş yapıtı olarak varlığını sürdürüryor. Benim önerim: farklı bir pencere, farklı bir kültürü, farklı bir insan yaşamını görmek isteyen -en azından tanık olamadığı bir insan yaşamı görmek isteyen- herkesin okuması gereken bir kitap Aganta Burina Burinata. Kendisi de ismini aldığı şekliyle; denize tutkunların, aynı zamanda da denizde kaybolan yaşamların hikayesi. Bir sonraki Karavandaki Kütüphane bölümünde görüşmek üzere hoşça kalın.