Edebiyat tarihi içerisinde yazarlar, şairler olguları durumları birbirinden farklı şekilde betimlediler zaman içerisinde. Söz gelimi 19. yüzyılda ortaya çıkan Werther gibi bir karakter, 21. yüzyılda oldukça abartı bulunabiliyor. Nihayetinde bu olguları, duyguları daha iyi anlayabilmek istiyorsak onların tarih içerisindeki gelişimlerini görmek biz okurlar için önemli bir noktayı oluşturuyor. Sizlerle beraber seri şeklinde olacak bir kitap önerisi videosu hazırlayacağız. İlk bölümünde aşkı ele alacağız. Bir sonrakinde yalnızlığı ya da belki başka bir konuyu ele alacağız. Normalde kitap önerilerinde belli bir konu başlığına sadık kalınmaz, birbirinden bağımsız şekilde kitaplar önerilir ama bizim yapacağımız bu seride belli bir başlık altında kitapları toplayacağız ve ele alacağız. Hadi başlayalım.

Kanaatimce bazı eserler yalnızca isimleriyle bile okuyucuyu kendisine çekebiliyor. Çılgın Kalabalıktan Uzak, bu yönde bir eser. 19. yüzyılda pastoral bir anlatım tarzıyla anlatılmış, taşrada geçen bir aşk hikayesi en temelinde. Ne yazarı ne de kitap ülkemizde çok fazla bilinmiyor ama İngiliz edebiyatında çok önemli bir isim. Hal böyleyken listemizde yer vermemiz gerekiyor diye düşündüm. Bununla beraber okurlar için sıkıcı olmayacak bir kitap, aksine fevkalade, güzel bir okuma serüveni yaşatabilecek bir akıcılığa sahip. Bu yüzden bu listede yerini aldı.

Aşkın, içerisinde nasıl bir sadakat barındırabileceğinin en güzel örneklerinden biri, Kolera Günlerinde Aşk. Elli bir yıl, dokuz ay, dört gün süren bir bekleyiş. Sevdiği kadını bekleyen bir adam. Yalnızca bir bireyin aşkını anlatmıyor, aynı zamanda içinde geçtiği toplumun da aynası oluyor bu eser. Belki okurken sizi biraz yavaş ilerleyen temposuyla ara ara sıkabilir ama biraz sabırlı, dirençli olursanız yine çok güzel bir okuma serüveni sizleri bekleyecektir.

Kamelyalı Kadın, ölümün, verem hastalığının gölgesi altında geçen bir roman. Birbirinden bambaşka hayatlar süren iki insanın aralarındaki aşkı anlatır bu roman. Yeri geldiğinde çekingen, tutkulu, bazen de kıskanç bir aşk vardır bu romanda. Dumas, her zamanki gibi bizlere iyi bir roman sunar. Belki kısadır, belki birazcık popülist bir dili vardır ama okurlar için iyi bir aşk romanı olmaya devam edecek bir eserdir Kamelyalı Kadın.

Gelin bu sefer farklı bir eseri ele alalım. Yazımı sekiz yıl sürmüş, mansum roman türünde yazılmış ve Rus edebiyatının dev ismi Alexander Puşkin tarafından yazılmış bir eser. Baş karakterleri Onegin ve Tatyana arasındaki acı dolu aşkı ele alır bu kitap. Yer yer Puşkin’in yazgısıyla örtüştüğü için belki de okurların gözünde daha acıklı, daha gerçekçi bir role bürünür.

Bana kalırsa en iyi aşk romanları Fransız edebiyatından çıkmış ve bir örnek ver derseniz, aklıma ilk gelecek eser Vadideki Zambak çünkü aldatış, sadakat ve tutkuyu böylesine derin, böylesine anlamlı bir şekilde anlatabilen pek az eser var ve aklıma ilk olarak Vadideki Zambak geliyor. Felix adında bir karakterin bir kontese aşık olması ve ilişkileri arasındaki gelgitleri, zorlukları anlatan bir roman. Okuduktan sonra içimde böyle bir yumru bırakmıştı yüreğimde diyebilirim. Yer yer daha ağır bir tempoya kayabilir. Belki sizi sıkıyor gibi görünebilir ama buna aldanmayın ve bu kitabı okuduktan sonra içinizi kaplayacak yeis ile baş başa kalın. Bazen aşk, en beklenmedik, en bilinmedik zamanlarda karşımıza çıkar ve gelişir, büyümeye devam eder.

Büyük Umutlar, bir aşkın insanın yaşamını ne denli değiştirebileceğini, bir centilmene dönüşebileceğini bir beyefendinin, üstelik karşılıksız bir aşk karşısında bunu yapabileceğinin en güzel örneklerinden biri. Aynı zamanda Büyük Umutlar, yalnızca bu listenin değil, Edebiyat tarihinin de en tepe romanlarından biri. Diyeceksiniz ki nasıl oluyor o iş? Bunun kaynağı Charles Dickens’ın yarattığı örümcek ağı gibi olan kurguda. Dickens, Büyük Umutlar romanında her bir karakteri öylesine derinlikle ve olayları öylesine güzellikle birbirine bağlar ki karakterlerin hiçbiri bir yan parça olarak değil; ana, bütün gibi durur, karşımıza öyle çıkar. Bu kitap, benim favori kitaplarımdan biri. İnanıyorum ki sizin de favori kitaplarınızdan biri olabilir.

Birbirinden farklı mezheplere bağlı bir çift, aralarındaki derin uyuşmazlıklar ve birinin diğerini terk etmesi. Ardında kalansa mesleği bitme noktasına gelen bir palyaço. Bu palyaço, popüler kültürün gözümüze dayattığı türden bir palyaço değil, daha farklı, daha derin, daha duygusal bir anlamı var diyebilirim. Bu kitaba daha önce hazırladığımız listelerde yer vermiştik ama aşk üzerine bir liste hazırlıyorsak ve birbirinden farklı olabilmesini arzuladığımız kitaplara yer vermeye çalışıyorsak, bu kitap da içinde olmalı bu listenin.

”…Bu kuru söz kalabalığı, sana dokunamadığım için. Seni kollarıma alıp uyuyabilseydim bunca mürekkep şişede de durabilirdi. Birlikteyken gene erdemli kalabilirdik. Ama bir süre ayrı olmamız gerekiyor. Gerçekti, böylesi de daha iyi…” Bu sözler, artık Karavandaki Adam’ın yapı taşları haline gelmiş durumda. Bir aşk listesi. Leydi Chatterley’in Sevgilisi tabii bir şekilde kendine de yer edinecek. Leydi Chatterley’in Sevgilisi, yine birbirinden farklı toplumsal statülere sahip bir çiftin her şeye rağmen, tüm olumsuzluklara rağmen, başlarından geçen tüm olaylara, engellere rağmen birlikte kalışını, birbirlerine bağlanışlarını anlatır ve bir sözüyle bile insanın yüreğini burkabilecek güçte bir eserdir.

Listenin sonuna gelirken kanala aşina olanların ismini sıkça duyduğu ama bunu yeni izleyecek, kanalı yeni keşfedecek olanları varsayarak listeye eklemek istediğim bir roman var: Uğultulu Tepeler. Uğultulu Tepeler… Şöyle açıklayabiliriz: Sizce Kötülük ve aşk yan yana barınabilirler mi? Yani kötülüğün olduğu yerde, uçsuz bucaksız bir kötülükle uçsuz bucaksız bir aşk beraber var olabilirler mi ya da aşk ve kötülük birbirinden bağımsız şeyler midir? -İyilik de aynı şekilde- Kötülüğün Portresi serisinde romanlardaki kötü karakterleri ele almıştık ve orada Uğultulu Tepeler’i, daha doğrusu Heathcliff karakterine yakından bakma şansımız olmuştu. Bu listede de özellikle Emily Brontë’nin yaşantısını göz önünde bulundurduğumuzda ne denli güçlü, ne denli bir başyapıt ortaya koyduğunu anlayabiliyoruz. Aşk bakımından da bu böyle, değişmiyor ve bu listedeki yerini alıyor Uğultulu Tepeler.

Genç Werther’in Acıları’nı okuyup da Werther’in bu talihsiz yazgısı için üzülmeyen var mı? Werther’in Acıları, yazıldığı dönemde toplumda çok ciddi bir etki ortaya çıkartmış bir eser. Daha önce Karavandaki Kütüphane’de ele almak istemiştik ama bir türlü sıra gelmemişti. Belki gelecek dönemde Karavandaki Kütüphane’de yer verme şansımız olabilir. Hatırlıyorum da herhalde yaklaşık on dokuz veya on sekiz yaşımda okumuştum. O zaman yüreğimi ciddi anlamda sarsmıştı. Ve Werther için göz yaşı döktüğümü hatırlarım çünkü onun yazgısını yaşamamış olsak bile onda bulabileceğimiz birçok şey var. Aşkın ne denli güçlü, insan yaşamından da üstün bir şey olabildiğinin belki bir açısı. Öyle olmasa bile aşk, bu onu sunabilen bir pencere.

Geçmişi değiştirebilir misiniz? Elinizde her türlü imkan olsa geçmiş değişir mi? Hele ki bir aşk söz konusu olduğunda. Muhteşem Gastsby, vakti zamanında çeşitli noksanlıklardan dolayı sona eren bir aşkın, iki insanın bambaşka şekillenen yaşamlarının ötesini, gelecekte Gatsby’nin, o karakterlerden bir olan Gatsby’nin geçmişi değiştirme çabasını anlatır ve tahmin edebilirsiniz ki sonu nasıl şekillenir. Buradan bir ipucu çıkartabiliriz, belki geçmişi değiştirmek üzerinden. Muhteşem Gatsby’yi daha önce Karavandaki Kütüphane’de ele almıştık. Çok güçlü bir roman gibi gözükmese de aşkın bir yanını, belki bir Amerikan rüyasını anlattığı için bu listede yerini ediniyor.

Üşengeç misiniz? Ne kadar üşengeç olabilirsiniz? Bence kendinizi inanılmaz üşengeç olarak atfediyorsanız henüz Oblomov ile tanışmamışsınız demektir. Bir aşk ama bu sefer karşılıklı bir aşk, insanın yaşamını ne kadar değiştirebilir? Son derece üşengeç bir insana neler yaptırabilir? Onun hayatında nasıl bir değişime sebebiyet verebilir? Bununla beraber bir insanın belki kendini hor görmesi,- aşkı kendine yakıştıramaması, bununla beraber gerçekleşen birçok olumsuz, olumlu olay, serüvenli bir yaşam Oblomov karakteriyle buluşuyor. Bununla beraber Oblomov, mizahi de bir kitap. Okurken beni bol bol güldürmüştü.

Evet, listenin sonuna geldik. Bu listede birbirinden farklı olabilecek, aşka farklı yorumlar getirebilecek eserleri ele almaya çalıştım. Bu eserlerin bazılarını duymuş olabilirsiniz daha önce ama eminim yeni keşiflere de sebebiyet vermiştir. Bu listede yer alan bazı kitapları daha önce Karavandaki Kütüphane’de ele almıştık ya da birkaç tanesi başka okuma listelerimizde yer bulmuştu fakat aşk bazında farklı bir liste hazırlıyorsak onlara da yer vermek istedik. Bu eserlerin her biri gerçekten birer başyapıt ve bu yüzden sizi hayal kırıklığına uğratacaklarını sanmıyorum. Bu yönde en azından bir dileğim, temennim var. Bir sonraki listede yalnızlığı ele alacağız diye tahmin ediyorum eğer fikrim değişmezse. O listeye dek, görüşünceye dek hoşça kalın.

1) Çılgın Kalabalıktan Uzak-Thomas Hardy 2) Kolera Günlerinde Aşk – Gabriel Garcia Marquez 3) Kamelyalı Kadın-Alexandre Dumas 4) Yevgeni Onegin – Alexandre Puşkin 5) Vadideki Zambak-Balzac 6) Büyük Umutlar – Charles Dickens 7) Palyaço – Heinrich Böll 8) Lady Chatterley’in Sevgilisi- D.H Lawrence 9) Uğultulu Tepeler – Emily Bronte 10) Genç Wertherin Aciları – Goethe 11) Muhteşem Gatsby – F.S Fitzgerald 12) Oblomov – Gonçarov